Ceza Muhakemesinde Deliller
Ceza muhakemesinde delillerin serbestliği ilkesi, yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmelerine dair esneklik sağlar. Bu ilkeye göre, ceza muhakemesinde olayın aydınlatılması için akıl, mantık, bilim ve hukuka uygun olan her şey delil olarak kabul edilebilir. Yargılamayı gerçekleştiren hâkim, delillerin hukuka uygun bir biçimde elde edilip edilmediğini göz önünde bulundurarak, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de dikkate almalı ve şüpheden arınmış bir karar vermelidir. Ceza muhakemesinde ispat amacıyla kullanılan her araç, delil olarak kabul edilip değerlendirilebilir (CGK-K.2014/268).
Geçmişteki bir olayı anlamak için hâkimin, mevcut delilleri kullanarak geçmişi bugüne taşımak zorunda olduğu vurgulanmıştır. “Bugün” ifadesi, günümüzde gözlemlenebilen ve somut olan şeyleri, yani delilleri ifade eder. Maddi gerçeği ortaya çıkarmak için delil serbestliği ilkesi kabul edilmiş olup, bu ilke, ceza muhakemesinin temel özelliklerinden biridir. Delilin, akla, olaya uygun ve hukuka uygun şekilde elde edilmiş olması koşuluyla, hâkimin vicdani kanaatinin oluşmasına katkı sağlayacak her şey delil sayılabilir. Bu durumda, delil olabilecek unsurların belirlenmesi ve değerlendirilmesi tamamen hâkimin takdirine bağlıdır (CGK-K.2009/308).
Ceza muhakemesinde delillerin serbestliği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 217/2'de açıkça belirtilmiştir: "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir." Buna göre, suçun ispatı için herhangi bir delil kullanılabilir, ancak bu delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi zorunludur. Mahkeme, hükme esas alacağı tüm delillerin hukuka uygun olup olmadığını denetlemeli ve hukuka aykırı olan delilleri dikkate almamalıdır. Aksi takdirde, bu delillerin hükme dayanak olarak kullanılması mümkün değildir (CMK m.206/2-a, m.217/2, m.230/1-b, CMK m.289/1-i, Anayasa m.38/6).
Ceza Muhakemesinde Vicdani Delil Sistemi
Vicdani delil sistemi, ceza muhakemesinde delillerin değerlendirilmesinde yargıcın serbestçe takdir yetkisine sahip olduğu bir yaklaşımdır. Bu sistemde, her şeyin delil olabilmesi serbestliği kabul edilir; yani, hukuka uygun, akla uygun ve olayla bağlantılı olan her şey delil olarak kullanılabilir. Hâkim, tarafların sunduğu delillerle sınırlı kalmadan, dosyada mevcut tüm delilleri serbestçe değerlendirir ve vicdani kanaatine göre karar verir.
Vicdani delil sisteminde, hâkim, delillerin doğruluğu ve geçerliliği konusunda bağımsız bir değerlendirme yapma yetkisine sahiptir. Hâkim, hangi delilin ne kadar güçlü olduğunu, hangi delilin ne ölçüde olayın aydınlatılmasına katkı sağladığını vicdani kanaatine dayanarak belirler. Bu yaklaşım, kanuni delil sisteminden farklıdır çünkü kanuni delil sistemi, hangi delillerin hangi durumlarda kullanılacağını ve hangi delillerin kabul edileceğini önceden belirleyen bir çerçeve sunar. Oysa vicdani delil sisteminde delillerin takdiri tamamen hâkimin değerlendirmesine bırakılmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217/1. maddesi, vicdani delil sisteminin temelini atar: "Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir." Bu düzenleme, hâkime delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi tanırken, delillerin birbirleriyle nasıl bir araya getirileceğini, hangilerinin daha ikna edici olduğunu ve maddi gerçeği ortaya çıkarmada ne derece etkili olduğunu takdir etme özgürlüğü verir.
Ceza muhakemesinde temel hedef, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediğini, işlenmişse nasıl ve kim tarafından işlendiğini belirlemek ve bu olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmektir. Bu süreçte, delillerin serbestçe değerlendirilmesiyle, hâkim şüpheyi ortadan kaldırarak vicdani kanaate ulaşmalıdır. Eğer şüphe devam ediyorsa, şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo) ilkesi devreye girer, yani sanık aleyhine karar verilemez.
Vicdani delil sistemi, mahkûmiyet kararının yalnızca tam bir inanışa dayalı olmasını sağlar ve şüpheye dayalı bir cezalandırmayı yasaklar. Bu nedenle, hâkim, sadece somut ve ikna edici delillerle vicdani kanaate ulaşabilir ve kararını bu kanaate dayandırabilir (CGK-2017/601 E., 2020/6 K.).
Ceza Muhakemesinde İspat Yöntemi ve Delillerin Temel Özellikleri
Ceza muhakemesi, yaşanan olayın maddi gerçeğini ortaya çıkarmak amacıyla yürütülen bir süreçtir. Maddi gerçek, olayın gerçek yüzünü yansıtan ve delillerle somutlaştırılmış olan şeklidir. Bu nedenle, ceza muhakemesindeki ispat aracı olarak her türlü delil kullanılabilir, ancak bu delillerin belirli özelliklere sahip olması gerekir. Ceza muhakemesinin ispat yönünden önemli unsurlar şunlardır:
Her Şey Delil Olabilir: Ceza muhakemesinde, hukuka uygun olduğu takdirde her şey delil olabilmektedir. Örneğin, bir şizofren hastasının tanık olarak dinlenmesi mümkündür ve bu kişinin beyanı da delil olarak değerlendirilebilir.
Delillerin Arasında Üstünlük Yoktur: Ceza muhakemesinde, delillerin birbirine üstünlüğü yoktur. Herhangi bir delil türü, diğerlerinden daha üstün veya öncelikli kabul edilmez. Yargıç, tüm delilleri değerlendirerek vicdani kanaat oluşturur. Örneğin, bir fotoğraf, video kaydı, tanık beyanı veya sanık beyanı arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur; hepsi eşit derecede değerlendirilir.
Delillerin Sunulmasında Zaman Sınırlaması Yoktur: Ceza muhakemesi, delillerin her aşamada sunulmasına imkan tanır. Bu nedenle, deliller soruşturma veya kovuşturma aşamasında olduğu gibi temyiz aşamasında da sunulabilir.
Delillerin Özellikleri:
Akla Uygun Olmalıdır: Ceza muhakemesinde kullanılan deliller, akıl ve bilimle uyumlu olmalıdır. Maddi gerçeği arayışta, akla ve bilime uygun olan her türlü delil kullanılabilir.
Olayı Temsil Etmelidir: Delillerin, olayın tümünü ya da bir kısmını temsil etmesi gerekir. Örneğin, bir fren izi olayın bir bölümünü temsil edebilir ve bu, delil değerine sahip olabilir.
Hukuka Uygun Olmalıdır: Deliller, hukuka uygun bir şekilde elde edilmelidir. Hukuka aykırı deliller, ispat vasıtası olarak kabul edilemez ve hükme esas alınamaz. Örneğin, bir video kaydının hukuka aykırı bir şekilde elde edilmesi, o kaydın delil olarak kullanılmasını engeller.
Müşterek Olmalıdır: Delillerin, yargılama sırasında taraflarca da öğrenilmesi gerekir. Müştereklik ilkesi, delillerin tüm yargılama sürecinde taraflar tarafından tartışılabilmesini sağlar. Ancak, soruşturma aşamasında bazı delillerin öğrenilmesi kısıtlanabilir, fakat kovuşturma aşamasında bu kısıtlama ortadan kaldırılır.
Erişilebilir Olmalıdır: Delilin erişilebilir olması, yani elde edilebilir olması gerekmektedir. Örneğin, bir tanığın ölmesi durumunda, tanık beyanı delili artık elde edilemez ve bu delil mahkemede kullanılmaz.
Ceza muhakemesinde bu özelliklere sahip deliller, hakimin vicdani kanaatine ulaşmasına yardımcı olur. Delillerin hukuka uygun olması, doğru ve adil bir yargılama sürecinin temel taşlarını oluşturur.
Ceza Muhakemesindeki Delil Türleri ve İspat Yöntemleri
Ceza muhakemesi hukukunda deliller, farklı kategorilerde sınıflandırılabilir.
A. Sözlü İfade ve Beyan Delili
Beyan delili, kişilerin, suçun işlendiği olayla ilgili olarak verdikleri sözlü beyanlarla ortaya konulan delillerdir. Beyanlar, doğrudan ilgili kişiler tarafından yargılama sırasında mahkeme önünde yapılır. Bu delil türü, sanık, tanık veya diğer katılımcıların sözlü ifadelerinden oluşur ve her biri kendi içinde önemli birer delil kaynağı oluşturur. Beyan delilinin türleri şu şekilde detaylandırılabilir:
a. Tanık Beyanının Hukuki Değeri ve İspat Gücü
Tanık beyanı, ceza muhakemesinin en önemli delil türlerinden biridir ve tanığın beş duyusu aracılığıyla elde ettiği bilgileri mahkemede sözlü olarak ifade etmesiyle oluşur. Tanık, mahkemeye bizzat katılarak olay hakkında bildiklerini anlatır ve tanıklık ettiği olayı açıklar. Ceza muhakemesi hukukunda tanık, hukuki açıdan bağımsız bir konumda olup sadece gördüğü veya duyduğu olayları yargılama makamlarına aktarmakla yükümlüdür.
Tanık beyanı, başlıca aşağıdaki özelliklere sahiptir:
Sözlü Beyan: Tanık, bildiklerini mahkemede veya tanık dinlemeye yetkili başka bir hâkim huzurunda sözlü olarak beyan eder. CMK’nın 52. maddesi, tanığın dinlenmesini düzenler ve tanıklığın sözlü olmasının esas olduğunu vurgular.
Tanıkların Kapsamı: Ceza muhakemesinde herkes tanık olarak dinlenebilir. Bu, çocuklar, akıl hastaları, önceki suçlardan hüküm giymiş kişiler dâhil her bireyi kapsar. Ancak tanıklık yapan kişinin objektifliği, beyanlarının güvenilirliği bakımından mahkeme tarafından dikkatle değerlendirilir.
Tanık Beyanlarının Geçerliliği: Tanıkların beyanları, hem olayın doğruluğunu ortaya koymak hem de tüm diğer delillerle birlikte vicdani kanaat oluşturmak için kullanılır. Tanığın anlatımı ne kadar ayrıntılı ve tutarlıysa, beyanın delil değerinin artması söz konusu olur.
Bir diğer önemli husus ise tanıkların "hear-say" (duyduğuna tanıklık etme) ilkesine uyması gerektiğidir. Yani bir tanık, başkalarından duyduğu bilgilerle tanıklık edemez. Ancak, bazı istisnai durumlarda örneğin cinsel suçlar gibi mağdurun olay hakkında başkalarına anlattığı bilgiler, belirli şartlarla delil olarak kabul edilebilir.
Tanık beyanı sadece doğrudan gözlem ve deneyimlere dayalı olmalıdır; dolayısıyla başkalarından duyulan bilgilerle tanıklık yapılması mümkün değildir. Bu durum, özellikle suçların soruşturulmasında büyük önem taşır. Tanık, duruşmada yalnızca gördüğü, duyduğu ve deneyimlediği olayları aktarabilir.
Bir başka önemli nokta da tanık beyanlarının mahkeme tarafından tartışılırken subjektif değerlendirmelere tabi tutulacağıdır. Mahkeme, tanığın tutumunu, beyanlarının güvenilirliğini ve olayın olgusal bağlamını göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapar.
Özetle, tanık beyanı, ceza muhakemesinde en etkili ispat araçlarından biridir ve gerçeği ortaya koyma noktasında kritik bir rol oynar. Yargılamanın doğru yapılabilmesi için tanıkların söylediklerinin doğru ve tutarlı olması önemlidir.
b. Şüpheli ya da Sanık Beyanının Hukuki Değeri ve İspat Gücü
Soruşturma aşamasında suç şüphesi altındaki kişi, “şüpheli” olarak adlandırılır. Şüpheli, yaptığı beyanla ilgili tutanağa geçirilmiş açıklamalarını mahkeme sürecinde “şüpheli beyanı” olarak sunar ve bu da delil olarak kullanılabilir.
Ceza yargılamasında ise, dava açılan kişi "sanık" olur. Sanık, davada hem suçla ilişkili bir nesne olarak hem de savunma yapan bir taraf olarak rol alır. Sanık beyanları, ceza muhakemesi sürecinde kritik bir delil unsuru teşkil eder. Ancak, sanık beyanının hukuka uygun kabul edilmesi için belirli prosedürlerin takip edilmesi gerekir. Beyan alınmadan önce, sanığa isnat edilen suç hakkında açıklama yapılmalı, susma hakkı, avukat yardımı ve delil toplama hakları hatırlatılmalıdır (CMK m.147). Bu hakların hatırlatılmadığı durumlarda alınan beyanlar geçersiz olur.
Şüpheli veya sanık, olayla ilgili doğrudan bilgisi olan kişilerdir ve bu nedenle beyanları, gerçeğin ortaya çıkmasında önemli bir delil olarak kabul edilir. Sanık beyanı, diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde, hukuken geçerli bir savunma aracı olarak işlev görür. "Şüpheden sanık yararlanır" ilkesi çerçevesinde, sanığın beyanı, olayın aydınlatılmasında önemli bir delil değerine sahiptir.
Ceza hukukunda ikrar, sanığın suçla ilgili olarak işlediği fiili kabul etmesi anlamına gelir. Ancak, bu ikrarın tek başına yeterli olmadığını ve diğer delillerle birlikte ele alındığını unutmamak gerekir. Ceza muhakemesinde hiçbir delil diğerlerinden üstün sayılmadığından, tüm deliller bir bütün olarak değerlendirilir.
c. Sanık Dışındaki Tarafların Beyanlarının Delil Değeri
Sanığın dışında dinlenen tarafların beyanları, olayın içeriğini yansıttığı ölçüde delil değeri taşır. Şikayetçi ya da davaya müdahil olan (katılan) kişinin beyanı, bu bağlamda önemli bir delil olarak değerlendirilir. Suçtan zarar gören veya mağdur olan kişi, davaya katılmasa dahi duruşmada taraf olarak dinlenebilir. Bu kişilerin beyanları, tanık beyanından farklıdır, çünkü suçla ilgili olarak taraf pozisyonundadırlar ve bu nedenle tanık olarak yemin ettirilmezler.
Bu beyanlar, “sanık dışındaki taraf beyanı” olarak adlandırılır ve delil olarak kabul edilir. Sanık dışındaki tarafların beyanlarının geçerliliği, olayla olan doğrudan ilişkilerine ve açıklamalarının tutarlılığına bağlıdır. Bu tür beyanlar, genellikle olayın farklı bir bakış açısını ortaya koyarak yargılamada önemli bir rol oynar.
B. Yazılı, Digital ve Görsel Belge Delilleri
Belge, bir olayın doğrudan temsili için kullanılan, genellikle yazılı olan ve insan eliyle yaratılan bir ispat aracıdır. Belge delili, sadece yazılı metinlerden oluşmaz; aynı zamanda yazılı olmayan belge türlerini de içerir. Bu türler arasında görsel, sesli veya şekil içeren belgeler yer alır. Örneğin, telefonla çekilmiş bir video kaydı görüntü içeren belgeyi, WhatsApp üzerinden gönderilmiş bir ses kaydı ses içeren belgeyi, fotoğraflar ise şekil içeren belgeyi oluşturur. Bu tür belgeler, bir olayın izlerini taşıyan deliller olarak kabul edilir.
Ayrıca, taşınabilir bellekler gibi cihazlarda (CD, USB bellek vb.) saklanan veriler de belge delili olarak değerlendirilir. Ceza muhakemesinde, yazılı belge delillerinin fotokopileri de asli belgelerle eşdeğer kabul edilir ve delil olarak kullanılabilir. Kısacası, belge delili, yazılı olabileceği gibi, görsel, işitsel veya diğer işaretlerle de ifade edilebilir.
Özellikle, ceza muhakemesindeki belge delilinin ispat açısından değeri, belgenin resmi veya özel olmasından ziyade, olayı temsil etme gücüne dayanır. Belgenin kim tarafından düzenlendiği net olmasa da, eğer belge olayın temsil gücüne sahipse, bu belge delil olarak kabul edilir.
Duruşmalarda taraflara belgeler okunur ve bu belgeler üzerine taraflar arasında tartışmalar yapılır (CMK m.209). Belgeler, ceza muhakemesinde önemli bir delil türü olup, mahkemeler tarafından sıkça kullanılır.
C. Emare / Belirti Delili
Belirti, bir suçun izlerini taşıyan, olay yerinden geriye kalan herhangi bir emare veya izdir. Bu tür deliller, olayın kendisini doğrudan temsil etmez; daha çok olayın oluştuğu süreç hakkında dolaylı bilgi verir. Örneğin, bir trafik kazasında fren izi, aracın hızına dair bilgi sunar. Benzer şekilde, bir cinayet vakasında, öldürülen kişinin kanı ya da uyuşturucu ticaretiyle ilişkili bir otomobilde bulunan parmak izi, belirtinin delil olarak kabul edildiği durumlardır.
Belirti delilinin, olayın bir parçası olarak ortaya çıkması gerektiği için iki tür belirtiden söz edilebilir:
Tabii Belirtiler: Olayın doğal bir parçası olarak ortaya çıkan izler ve emarelerdir. Örneğin, bir suç mahallinde bulunan kan izi, olayla doğrudan ilişkilidir ve önemli bir belirti delili oluşturur.
Yapay Belirtiler: Olayın doğal bir parçası olmayan, insan eliyle yaratılmış izlerdir. Yapay belirtiler tek başına delil değeri taşımazlar. Örneğin, bir ayakkabı izi, ya da tekerlek izi yalnızca bir izdir ve kendi başına suçla ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Ancak, diğer delillerle bir araya geldiğinde delil değerine sahip olabilirler.
Belirti delilinin, doğrudan bir ispat gücü taşımadığını ve genellikle diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini unutmamak önemlidir. Bu tür deliller, olaydan arta kalan izler olduğundan, yalnızca dolaylı yoldan gerçeği ortaya koyar. Birçok durumda, belirtinin tam olarak neyi ifade ettiğini anlayabilmek için bilirkişi raporlarına başvurulması gerekebilir. Örneğin, tükürük, saç, kan izi, parmak izi gibi belirtilerin, kime ait olduğunu belirlemek için bilimsel incelemelere ihtiyaç vardır.
Yargıtay, iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen verileri belirtisel delil olarak kabul etmektedir. Örneğin, şifreli telefon konuşmalarının belirti delili sayılması, ancak bunun tek başına suçluluğu kanıtlamaya yeterli olmayacağına dair kararlar verilmiştir (CMK m.138).
Sonuç olarak, belirtinin delil değeri taşımaması durumu, çoğunlukla diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde ortadan kalkar. Bu tür deliller, olayın aydınlatılmasında önemli bir role sahiptir, ancak kesin bir sonuç verebilmek için diğer delillerle desteklenmeleri gerekir.
Video, Fotoğraf ve Ses Kaydının Delil Değeri
Video ve Fotoğrafın Delil Olarak Değerlendirilmesi
Video ve fotoğraf, bazı hukukçular tarafından belge delilinin bir türü olarak kabul edilse de, bu tür kayıtların belirti delili olarak da değerlendirilebileceği görüşü mevcuttur. Özellikle, şekil tespitine yönelik olarak yapılan çekimler belge niteliği taşır.
Gizli Çekimlerin Delil Değeri
Gizlice yapılan çekimler, yalnızca başka türlü delil elde edilemeyen ve ani gelişen bir durumda yapıldığında delil değeri taşır. Ancak, planlı yapılan gizli çekimler, hukuka aykırı olup geçerli bir delil olarak kabul edilmez.
Hukuka Aykırı Çekimler ve Yönlendirici Sorular
Örneğin, bir kişinin telefonla başka birini arayarak ses kaydını başlatması ve yönlendirici sorularla bilgi alması hukuka aykırıdır ve delil olarak kabul edilmez.
Bilirkişi Raporunun Delil Değeri
Bilirkişi Raporunun Konumu
Bilirkişi raporları, doğrudan bir delil olarak kabul edilmez. Bilirkişi, mahkemeye yardımcı olarak delillerin teknik özelliklerini anlamasına ve değerlendirmesine katkı sağlar.
Bilirkişi Raporunun Mahkemeyi Bağlayıcı Olmaması
Yargıtay, bilirkişi raporlarını mahkemeyi bağlayıcı bir delil olarak kabul etmez. Bu raporlar yalnızca delillerin içeriğini tespit etmek ve değerlendirme sürecinde yardımcı bir araç olarak görülür.
Keşif ve Hukuki Niteliği
Keşif Nedir?
Keşif, hakimin olay yerinde veya olayla ilgili nesnelerde inceleme yaparak, suçun belirtilerine ulaşmaya çalıştığı bir süreçtir. Keşif, delillerin aydınlatılmasına yardımcı olur ve olayın nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi edinilmesini sağlar.
Keşif Türleri ve Yapılma Alanları
Keşif, olay yeri veya duruşma salonu gibi farklı yerlerde yapılabilir. Örneğin, duruşma salonunda olayın geçtiği mekanla ilgili görüntülerin izlenmesi keşif kapsamında değerlendirilir.
Keşfin Delil Niteliği ve Hukuki Değeri
Keşif, doğrudan bir delil oluşturmaz, ancak delillerin içeriğinin öğrenilmesi ve değerlendirilmesine yardımcı olur. Keşif, hakim ya da Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir ve elde edilen veriler keşif tutanağına kaydedilir. Keşif tutanağı, yalnızca var olan delillerle ilgili bilgi içermez; ayrıca olayla ilgili elde edilemeyen delillerin yokluğu da belirtilir.
Delil Türleri Nelerdir?
Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir (CMK. 217/1).
Deliller öğretide, beyan delili, belge delili ve belirti delili olarak sınıflandırmaya tabii tutulmuştur.
Kovuşturma aşamasında, sanık sorguya çekildikten sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılmamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz, bu deliller sonradan sanığa bildirilir (CMK. 206/1).
İbraz edilen delil, kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa, istem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa, mahkemece reddedilebilir (CMK. 206/2).Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez (CMK. 207/1).Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenilmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir (CMK. 206/3).
Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenilen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adli sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik bilgilerin yer aldığı belgelerin duruşmada okunması zorunludur (CMK. 209/1).
Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden veya herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceklerinin olup olmadığı, katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur (CMK. 215/1). Delillerin tartışılmasında söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa veya müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir (CMK.216/1).
Deliller; samimi açıklamalar, tanık beyanları, sanık ve tanıktan başka kişilerin açıklamaları, tutanaklar özel yazılı açıklamalar görüntü ve/veya ses kayıt eden açıklama ve belirtiler şeklinde ayrıma tabi tutulabilinir. Suç konusu ve/veya alet olayın parçası iken, olay yerinde kalan her türlü iz ve eser belirti delil olup, olayı temsil eden dolaylı delildir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2012/15330 E. , 2015/865 K.).
Ceza muhakemesi hukuku açısından serbest delil ve vicdani ispat sistemi geçerlidir. Genel bir ifadeyle delillerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi serbestliğini ifade eden bu sistem, eylemi yargılayan hakimlerin hukuka uygun şekilde elde edilen her türlü delili kullanarak ispata ulaşmasını, sanığın aleyhine olduğu gibi lehe delilleri de araştırıp değerlendirerek, kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşması gerekir. Delil takdirindeki serbesti, keyfilik olarak algılanmamalı, akla, mantığa ve bilimsel kurallara aykırı olarak değerlendirilmemelidir (Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/4166 E. , 2019/419 K.).