Cihat Aydoğmuş Başvurusu
ANAYASA MAHKEMESİ
BİREYSEL BAŞVURU
Başvuru Numarası: 2019/3078
Resmi Gazete Sayısı: 32008
Resmi Gazete Tarihi: 09.11.2022
Karar Tarihi: 03.11.2022
BAŞVURUCUNUN BİR DERNEĞİN ŞUBE BAŞKANI OLMASININ TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA SUÇUNDAN VERİLEN MAHKÛMİYET HÜKMÜNDE DELİL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ NEDENİYLE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ İHLAL EDİLMİŞTİR
CİHAT AYDOĞMUŞ BAŞVURUSU
Özeti: A. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının AYRILMASI,
B. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞU,
C. Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİ,
D. Kararın bir örneğinin örgütlenme özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/292, K.2015/37) GÖNDERİLMESİ,
E. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİ,
F. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİ,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASI,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİ Hakkında.
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; başvurucunun bir derneğin şube başkanı olmasının terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak değerlendirilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. 2010 yılının sonlarına doğru başvurucu hakkında Kürtçe adı Tevgera Şoreja İslamiya Kürdistan olan Kürdistan İslami Devrim Hareketi (KİDH) isimli bir terör örgütünün üyesi olduğu suçlamasıyla bir soruşturma başlatılmış, yapılan yargılama sonucunda Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/2/2015 tarihli bir kararıyla başvurucunun isnat edilen suçtan 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
3. Mahkeme gerekçeli kararında, KİDH terör örgütünün yapısını ve işleyişini kısaca açıklamıştır. Mahkemenin verdiği bilgilere göre 1993 yılında Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile Orta Doğu'yu kapsayacak şekilde dinî esaslara dayalı bir Kürt devleti kurmak amacıyla tesis edilen örgüt o tarihlerde Diyarbakır, Elazığ, Van, Malatya, Gaziantep ve Batman'da faaliyet göstermiş; Diyarbakır ve Elâzığ'da ise “Silahlı Savunma Birlikleri” adı atında askerî kanadını kurmuştur. Mahkemeye göre KİDH'nin silahlı savunma birlikleri tim şeklinde bir yapılanmaya giderek banka, ATM ve para bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının, turistlerin, kuyumcu ve mağaza gibi işyerlerini soyma,, fidye alma ve haraca bağlama gibi eylemlerle örgüte gelir elde etmiştir. Kurulduktan sonra yapılan güvenlik operasyonları neticesinde KİDH terör örgütünün lider kadrosu ve üyeleri çeşitli cezalarla mahkûm edilmiştir.
4. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında; KİDH terör örgütü üyelerinin ceza infaz kurumundan tahliyeleri sonrasında yeniden yapılanma içine girdiklerini, yasal alanda faaliyet gösteren dernekler ve dergiler aracılığı ile topluma ulaşmayı hedeflediklerini, 2003 yılında Diyarbakır merkezli, Toplum Hakları ve Değerlerini Koruma Eğitim Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Toplum-Der/Dernek) adıyla bir dernek kurduklarını, 2004 yılından itibaren "İman Deryasından Gelen Mizgin" isimli bir derginin yayımına başladıklarını, yeni dönemde örgüt üyelerinin KİDH adını değil Toplum-Der adını kullandıklarını ifade etmiştir. İlk derece mahkemesine göre KİDH terör örgütü mensupları yasal olmayan yollardan faaliyetlerini sürdürmekte karşılaştıkları zorluklar ve örgüte daha çok yeni üye kazandırmak, güvenlik güçlerinin takibatından kaçmak, daha rahat çalışmak için Toplum-Der çatısı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.
5. İlk derece mahkemesi son olarak başvurucu hakkındaki değerlendirmelerine geçmiştir. Mahkemenin başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına dayanak yaptığı delil ve değerlendirmeleri özetle şu şekildedir:
i. Başvurucu ilk olarak Toplum-Der Malatya Şubesinde üye, daha sonra da dernek başkanı olmuştur. Başvurucu, aynı suç kapsamında başka mahkemelerde yargılanan sanıklarla telefon görüşmeleri yapmış; bu kişileri Derneğe davet etmiş veya bu kişilerle başka şehirlerde görüşmeler yapmıştır.
ii. Başvurucu, Dernekte periyodik toplantılar düzenlemiş; Kürt kökenli üniversite öğrencileri ile tanışarak bu toplantılara katılmalarını sağlamış ve böylece bu şahısların örgüte kazandırılmasını amaçlamıştır. Söz konusu toplantılarda Kürt kimliği ön planda tutulmuş, Kürtlerin yaşadıkları sıkıntılara vurgu yapılmış, bu sıkıntılardan kurtulmanın yolunun bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak olduğu anlatılmış, amaçların dine de uygun olduğu savunulmuş ve dinî referanslar bulunmuş, Dernekte yapılan bu faaliyetlere başka kişilerin katılmasının sağlanması için telkinlerde bulunulmuştur. Derneğin yönetim kurulu başkanı olarak söz konusu toplantıları başvurucu organize etmiş ve sunumların büyük bölümünü de yapmıştır. Başvurucu örgütün yayın organı olan Mizgin dergisinin dağıtılması, satılması, başka şehirlere de gönderilmesi için çaba göstermiş, başkalarını da bu yönde teşvik etmiştir.
iii. Başvurucu, kendisinin düzenlediği Ehmede Xani Mem Ü Zin isimli toplantıda yaptığı konuşmada Kürt halkının geçmişten günümüze kadar neden bir devlet kuramadıkları meselesini ele almış ve Kürtlerin çektikleri sıkıntıları kendilerine ait bir devletleri olmamasına bağlamıştır. Başvurucu, devlet kurmak için Kürtlerin birlikte hareket etmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca Toplum-Der'in internet sitesinde konu ile ilgili haberde "Ehmede Xani'nin 17. yüzyılda dile getirdiği özlemlerin inşallah 21. yüzyılda gerçekleşeceğine dair ümidimizin günbegün çoğaldığı yönündeki temenniler dile getirildi." şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Bundan başka başvurucu "Bediüzzaman Said-i Kürdi'yi Anma Programı" isimli toplantıda yaptığı konuşmada "Kürdistanlı müslüman halk" vurgusu yapmış, yine "Şehadetinin 63. Yıl Dönümünde Gazi Muhammed" konulu bir toplantıda "Kürt Cumhuriyeti önderi Gazi Muhammed'in faaliyetleri ve idam edilişini" ele alan bir konuşma yapmıştır. Başvurucu, kutlu doğum ve mevlit etkinlikleri düzenlemiş; Mizgin dergisinin bir yazarının Dernekte "Kızıl Kürdistan" başlıklı bir konuşma yapmasını organize etmiş ve bu kişi ile fotoğraf çektirerek Derneğin internet sitesinde yayımlamıştır.
iv. Başvurucunun evinde yapılan aramada örgütün yayın organı olarak faaliyet gösteren derginin yasaklanmış sayıları, yasaklanmış ve toplatma kararı bulunan "Mehabad Kürt Cumhuriyeti" isimli kitabın fotokopisi, Fethi Şinnavi'nin yazarı olduğu İslam Ümmetin Yetimleri Kürtler isimli kitabın dört fotokopisi,1900’den 2000’e Kronolojik Kürtler Albümü isimli yasaklanmış kitabın fotokopisi, yasaklı ve hakkında toplatma kararı bulunan "Dersimli Memik Ağa" isimli bir kitap, üzerinde el yazısı ile Kızıl Kürdistan, Dağlık Karabağ, Laçin Kondoru ve Nahçivan ibareleri bulunan coğrafi bir harita bulunmuştur. Başvurucunun başkanı olduğu Dernekte de Kürt kimliği ve Kürdistan devletine vurgu yapan çeşitli ses, görüntü ve yazı dosyaları bulunan CD'ler, DVD'ler, bazı CD'lerin içinde örgütçe belirlenen Kürdistan bayrağı ve örgütün belirlediği Kürdistan haritası elde edilmiştir.
v. Başvurucunun mahkûmiyetinde aynı örgüte yönelik olarak başka bir ilde yürütülen soruşturmada polis tarafından alınan bir tanık beyanının etkili olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu tanık K.B. "2002 yılında Malatya İnönü Üniversitesi'ne kayıt olduğunu, 2005 yılında başvurucu ile aynı evde kaldığını, Mizgin dergisinin eve geldiğini, gerek Cihat'tan gerekse Mizgin isimli dergiden KDİH'i duyduğunu... dört kişi birlikte Diyarbakır'a gittiklerini, ...M.P. isimli şahısla tanıştıklarını... bu şahsın burada iman ile küfür mücadelesi olduğunu, küfrü temsil edenin TC, imanın ise kendileri olduğunu söyleyip buna benzer konuşmalar yaptığını, yine bu şahsın İslami bir devlet kurmak niyetinde olduklarını söylediğini, burada bir gün kalıp Malatya'ya döndüklerini, Malatya'da haftada bir gün aralarında toplantı tarzında sohbetler düzenlediklerini, toplantılarda konuları Cihat Aydoğmuş'un belirlediğini, Mizgin Dergisi'nin aylık olarak geldiğini, bu dergiden gündemi takip ettiklerini, Cihat ile birlikte Diyarbakır'a bir kaç kez gittiklerini,... 2007 yılında okuldan ayrılarak İstanbul İli’ne gittiğini, ... İstanbul'da bulunduğu sırada Cihat ile telefon görüşmelerinin devam ettiğini..." ifade etmiştir. Bahsi geçen tanık Toplum-Der'in faaliyetleri ve Derneğin farklı şubelerinde tanıştığı kişiler hakkında bilgiler verdikten sonra "KİDH’in 1993 yılında kurulduğunu, ancak bir süre sonra Toplum-Der adı altında faaliyetlerine devam ettiğini, şuanda da bu isim altında faaliyet yürüttüğünü, dernek içerisinde bulunan şahısların da genellikle KİDH adını kullanmadıklarını, onun yerine Toplum-Der’in olduğunu bildiklerini, yine KİDH'in de Toplum-Der’den önce var olduğunu bildiklerini, bir nevi ad değişikliği olduğunu, faaliyette bulunduğu sıralarda bu yapı içerisinde bulunan şahısların ayrılmak istemeleri halinde bir takım cezalar verildiğini, yine evlenmek isteyen şahısların bir takım bedeller ödemeleri gerektiğini, ...KİDH içerisinde silahlı faaliyet yürüten şahısların olduğunu da duyduğunu, ancak bu şahısları görmediğini, bu şahısların nerede, kimler tarafından ve ne şekilde eğitildiklerini bilmediğini, ...Toplum-Der'in amacının dünyadaki bütün Müslümanların bir araya getirilerek İslam esaslarına dayalı bir devlet kurmak ve parçalanmış Kürtlerin de bir araya getirilmesi olduğunu, Kürdistan bayrağının renklerinin ise sarı-kırmızı-yeşil ve beyaz renklerden oluştuğunu..." beyan etmiştir.
6. İlk derece mahkemesi kararı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/11/2018 tarihli ilamı ile onanmıştır. Başvurucu, nihai hükmü 2/1/2019 tarihinde öğrendikten sonra 24/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
7. Başvurucu, yalnızca başkanı olduğu Dernekte düzenlenen ve suç oluşturduğu iddia edilmeyen faaliyetlerin terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Eldeki başvuruya konu olayda başvurucunun Derneğin başkanı olması, aynı Derneğin başka şehirlerdeki ilgilileri ile görüşmeleri, Dernekte toplantılar ve başka bazı etkinlikler düzenlemesi, Dernekte üçüncü kişilerin ve kendisinin yaptığı konuşmalarda geçen bazı sözler onun örgüt üyeliği suçuna ilişkin mahkûmiyetinde delil olarak kullanılmıştır. Başvurucu münhasıran açıkladığı düşüncelerinden dolayı değil ama belirli düşünceleri Toplum-Der çatısı altında açıklaması ve sözü geçen Derneğin başkanı olması nedeniyle cezalandırılmıştır. Örgütlenme özgürlüğünün temeli, hiç kuşkusuz ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü düşünceyi korkmadan, engellenmeden açıklama ve yayma özgürlüğünün yanı sıra bu düşünceler çerçevesinde örgütlenme kişi toplulukları oluşturma hakkını da kapsamaktadır. Bu nedenle başvuru örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenmiştir (Ahmet Urhan, B. No: 2014/13961, 9/10/2019, §§ 27-28; Hakan Yılmazöz, B. No: 2017/37725, 3/6/2020, §§ 22, 31).
9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
10. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin mahkûmiyet kararlarında delil olarak kullanılması, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki yaratabilir ve dolayısıyla bu da Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 47, 48). Bu nedenle somut olayda örgütlenme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir ( Hakan Yılmazöz, § 26).
11. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. ve 314. maddelerinin müdahalenin kanuni dayanağı olduğu ve Anayasa’nın 33. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kalmıştır.
12. Terör örgütüne üye olma suçu, örgüt üyesi hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı olan bir suç türüdür. Dolayısıyla bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin, bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye olmak, toplantılara katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal haklar kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda başta ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek niteliği olduğu açıktır (Metin Birdal, §§ 61-64).
13. Bununla birlikte kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65). Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet kararlarında delil olarak kullanılmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını göstermeleri gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki denetimi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilip gösterilemediği ile sınırlı olacaktır (Metin Birdal, § 72).
14. Somut olayda terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde esas itibarıyla başvurucunun KİDH terör örgütü adına dernek faaliyetlerinde bulunmasına dayanıldığı görülmüştür. Bahsi geçen örgütün 1993 yılında kurulduğu ancak güvenlik güçlerinin operasyonları neticesinde başlatılan soruşturma ve kovuşturmalarda üyelerinin çeşitli suçlarla ceza infaz kurumlarına kapatıldığı, ilk derece mahkemesinin bu kişilerin ceza infaz kurumlarından tahliye edilmelerini müteakip başka kişilerle birlikte Toplum-Der ve "Mizgin" dergisi etrafında toplandıklarını, söz konusu dernek ve dergi temelinde gerçekleştirilen faaliyetleri KİDH terör örgütünün faaliyetleri olarak kabul ettiği anlaşılmıştır.
15. Buna karşın KİDH terör örgütüne ilişkin olarak ilk derece mahkemesinin verdiği bilgiler son derece sınırlıdır. Geçmişte KİDH isimli bir yapılanmanın bulunduğu anlaşılmakla birlikte ilk derece mahkemesi, KİDH'nin gerçekten de Türk hukukunda terör örgütü olarak kabul edildiğini gösteren hiçbir delile dayanmamıştır. KİDH'in bir terör örgütü olarak kabul edilmesinin tüm dayanaklarının denetime elverişli olacak şekilde gösterilmesi, varsa müstakar içtihatların karara eklenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda sonuç olarak ilk derece mahkemesi KİDH'nin neden bir terör örgütü olarak nitelendirilmesi gerektiğini açıklamadığı gibi bu mesele başka mahkeme kararında tartışılmış ise o kararları göstermemiştir.
16. Üstelik Anayasa Mahkemesine sunulan belgelere göre ilk derece mahkemesinin KİDH adına işlendiğini iddia ettiği hırsızlık ve yağma gibi suçların sanıkları hakkında açılan ceza davasında verilen mahkûmiyet kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 5/10/2012 tarihli ilamı (E.2012/1751, K.2012/10497) ile esasa ve usule müteallik sebeplerle bozulmuştur. Bundan başka ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararında başvurucunun örgütsel ilişki kurduğunu kabul ettiği kişiler hakkında aynı terör örgütüne üye olma, Anayasa'yı ihlal ve başka bazı suçları işlediklerinden bahisle açılan davada verilen mahkûmiyet kararı da Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/7/2014 tarihli ilamıyla (E.2014/4617, K.2014/8261) Mizgin adlı dergi ile Toplum-Der adlı derneğin silahlı terör örgütü ile irtibatı ve örgütsel niteliği yeterince ortaya konulamadığı gerekçesiyle bozulmuştur. Bahsi geçen davalar Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest durumdadır. Yukarıdaki kararlardan başka Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2012 tarihli bir kararı ile üyesi oldukları Toplum-Der çatısı altında yasa dışı KİDH terör örgütü adına faaliyet yürüttüklerinden bahisle birden fazla sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 1/6/2017 tarih ve E.2015/2152, K.2017/4279 sayılı kararı ile onanması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hükümlüler hakkında atılı suçtan delil yetersizliği nedeniyle beraatlerine hükmedilmesi gerektiğinden bahisle yapılan itiraz, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önündedir.
17. KİDH terör örgütüne ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine sunulan kararlardan en çok dikkati çeken ise 2010 yılında örgütün lideri olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan M.P. hakkında verilendir. Anayasa Mahkemesine sunulan soruşturma evraklarında ve mahkeme kararlarında örgüt kurucusu ve lideri olarak geçen M.P. terör örgütü yöneticisi olma suçundan yargılandığı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2011 tarihli ve E.2010/621, K.2011/67 sayılı kararıyla beraat etmiştir. Aynı davada Mahkeme on üç sanık hakkında da terör örgütüne üye olma suçundan beraat kararı vermiştir. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine göre sanıkların cezalandırılması için sunulan telefon görüşmeleri, yazışmalar ve konuşma tutanakları onları terör örgütü üyesi ve yöneticisi olarak cezalandırmak için yeterli değildir. Mahkeme ayrıca sanıklar ve örgüt hakkında tanıklık yapan K.B.nin beyanlarının somut ve açık olmadığının, Toplum-Der'in de suç tarihi itibarıyla yasal bir dernek olarak faaliyetlerini sürdürdüğünün altını çizmiştir. Dosyadaki bir belgeye göre bahsi geçen karar temyiz edilmeden 22/3/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
18. Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin başvurucuyu mahkûm ederken dayandığı ve terör örgütünün başka şehirlerdeki yapılanmasına mensup olarak kabul ettiği kişilerden örgüt yöneticisi beraat etmiş, diğer kişilerin de örgüt mensubiyetlerison derece şüpheli hâle gelmiştir. Eldeki verilerden, başvurucunun lideri beraat etmiş, üyeleri hakkında verilen mahkûmiyet kararları bozulmuş bir terör örgütü ile ilişkili olduğu iddia edilen bir derneğin şube başkanı olduğu gerekçesiyle mahkûm edildiği sonucu çıkmaktadır. O hâlde geriye başvurucunun Toplum-Der çatısı altında gerçekleştirdiği faaliyetlerin ve bu kapsamda gerek başvurucunun gerekse Derneğin faaliyetlerine katılan kişilerin düşünce açıklamalarının incelenmesi kalmaktadır.
19. Anayasa Mahkemesi başvuru dosyasını dikkatli bir şekilde incelemiştir. Derece mahkemeleri; başvurucunun üzerine atılı suçun sübutuna esas alınan Derneğin internet sitesinde yayımlanmış haberleri, basın açıklamalarını ve belirli konularda düşünce açıklaması ve yorum tarzındaki yazıları, kermes düzenleme yahut dinî günlerde mevlit okutulması gibi etkinlikleri, çoğu aynı Derneğe mensup kişiler arasında tespit edilen iletişim kayıtlarını suç teşkil eden örgütsel faaliyetler olarak kabul etmiş değildir. Başvurucunun evinde ve Dernek binasında yapılan aramalarında ele geçirilen materyallerin içeriğinde herhangi bir suç unsuru olduğu yahut başvurucuda ele geçirilen hakkında toplatma olan bulunan kitapların sadece bulundurulmasının suç olduğu ne iddia edilmiş ne de mahkemelerce bu yönde bir kabule gidilmiştir. Geriye başvurucunun ve arkadaşlarının sahibi olduğu bazı fikirler kalmaktadır.
20. İlk derece mahkemesinin kararına bakıldığında başvurucunun Malatya Şubesinin başkanı olduğu Derneğin diğer şubelerindeki faaliyetlerin ve müzahir yayın organı olarak kabul edilen "Mizgin" isimli derginin güvenlik güçlerince uzun bir süre takip edildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun ve arkadaşlarının fikirlerinin tam bir değerlendirmesinin yapılabilmesi ancak düşünce açıklamalarının ve faaliyetlerinin tamamının bütünsel bir değerlendirmesi ile mümkündür (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, §§ 67-68; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 49). Buna karşın ilk derece mahkemesi uzun bir periyotta Toplum-Der çatısı altında açıklanan bazı sözlere bağlamından koparmak suretiyle odaklanmış; ne sözlerin söylendikleri ortama, zamana, hitap edilen kişilerin kim olduklarına, sözlerin söylenme amaçlarına bakılmış ne de olaylar ve açıklamalar bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Öte yandan ilk derece mahkemesi, herhangi bir olgudan daha çok kişisel değerlendirme ve kanaatlerine dayanan tanığın beyanında geçen başvurucunun bağlamı tespit edilmemiş açıklamalarına ve tam olarak niteliği belirlenmemiş seyahat ve toplantılarına aşırı anlamlar yüklemiştir. İlk derece mahkemesi özellikle tanık beyanında belirtilen faaliyetlerin örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapılan faaliyetler olduğu noktasında herhangi bir açıklama yapmamıştır (terör propagandasının anlamına ilişkin geniş açıklamalar için bkz. Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021, §§ 155-163).
21. Bununla birlikte ilk derece mahkemesinin verdiği sınırlı bilgiden hareket edildiğinde genellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada faaliyet gösteren Derneğin çatısı altında bulunan başvurucu ve arkadaşlarının bazı söylemlerinde Kürt milliyetçiliğinin baskın olduğunun, daha çok Kürtlerin sorunları ile ilgilendiklerinin, Kürdistan olarak tanımladıkları Orta Doğu coğrafyasını da kapsayan bölgede huzur ve barışın İslami esaslara dayalı bir devlet kurulması ile mümkün olacağına inandıklarının kabul edilmesi mümkündür. Ancak bu kabul başvurucunun ve dernek faaliyeti çerçevesinde açıklanan düşüncelerin şiddeti teşvik ve terör eylemlerinin yapılmasına çağrıda bulunduğu anlamına gelmez. İlk derece mahkemesinin kabul ettiği hâliyle bile açıklanan düşüncelerde şiddetin övüldüğü, düşüncelerin kişileri terör yöntemlerini benimsemeye, başka bir deyişle şiddet kullanmaya, nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe teşvik ve tahrik ettiği yahut savaş propagandası veya ayaklanmaya çağrı niteliğinde olduğu değerlendirilmemiştir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, §§ 105-108).
22. İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ve terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan düşünce açıklamaları sırf bir terör örgütünün ideolojisi, toplumsal veya siyasal hedefleri, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşlerine benzerlik gösterdiğinden bahisle terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Toplumsal ve siyasal ortama, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine, ülke yönetim biçiminin eleştirisine ve somut olayda özellikle "Kürdistan bölgesinde islami esaslara dayalı bir devlet kurulmasının Kürtlerin yaşadıkları sorunların nihai çözümü olacağına" yönelik düşüncelerin -Anayasa Mahkemesinin daha önce ifade ettiği gibi- devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile açıklanması şiddet doğurduğu veya şiddete teşvik ettiği somut delillere dayalı olarak gösterilmediği müddetçe bir terör eylemi olarak nitelendirilemez ve ifade özgürlüğünün koruması altındadır ( Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 79-84; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 44).
23. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde en önemli noktalardan biri de -eğer gerçekten de KİDH Türk hukukunda bir terör örgütü olarak kabul edilmişse bile- başvurucunun şube başkanı olduğu Toplum-Der ile KİDH arasındaki ilişkinin türüdür. İlk derece mahkemesi bu kapsamda KİDH ile bağlantılı birtakım suçlardan yargılanan ve tutuklanarak ceza infaz kurumlarına kapatılan bazı kişilerin tahliye olmalarının ardından Toplum-Der ve "Mizgin" dergisinin çatısı altında toplanmalarını ve meşru alanda sürdürülen faaliyetlerini KİDH terör örgütünün devamı olarak kabul etmiştir. Başka bir deyişle terör örgütünün yasal alandaki paravan kuruluşu olarak kabul edilmesi için Toplum-Der'in çatısı altına toplanan, sayıları ve kim oldukları zikredilmeyen infazları tamamlanmış bazı kişilerin KİDH ile irtibatlı olmaları yeterli görülmüştür. Oysa ilk derece mahkemesi ne bu kişilerin kimler olduklarını ne hangi suçlardan yargılandıklarını ne de tahliye olmalarını müteakip Dernekle kurdukları bağlantılarının derecesini göstermiştir. Üstelik başvurucunun daha önce KİDH ile bağlantılı bir suçtan mahkûm olduğu da ileri sürülmemiştir.
24. Öyle görünüyor ki ilk derece mahkemesi ideolojik, siyasal veya toplumsal hedeflerine terör eylemlerine başvurarak ulaşmaya çalışan kimseler ile aynı hedeflere meşru alanda kalarak ulaşmaya çalışan kimseler arasında fark görmemiştir. Bu kapsamda daha önce terör suçlarından mahkûm edilmiş bile olsalar kişilerin cezalarının infaz edilmesinin ve topluma kazandırılmalarının ardından hukuksal alanda kalmayı tercih ederek gerçekleştirdikleri faaliyetlerinin yalnızca fikir ve hedefleri ile benzerliği ileri sürülerek terör örgütünün eylemleri olarak kabul edilmesi temel hak ve özgürlükleri derin bir şekilde etkileme potansiyeli olan son derece indirgemeci bir yaklaşımdır.
25. Dahası mahkemelerin terör örgütüne üye olma gibi son derece ağır bir suçtan dolayı cezalandırırken kişilerin daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesini delil olarak değerlendirmeleri hâlinde masumiyet karinesi ihlal edilmiş olmaktadır. Çünkü bu tür bir durumda ispat yükü iddia makamında kalmamış; suç isnadı altında bulunan kişilere devredilmiştir. Zira daha önce terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm olan bir kimsenin daha sonraki bir tarihte şiddet içermeyen, herhangi bir suç oluşturmayan ancak terör örgütünün hedefleri ile benzerlikler bulunan bazı görüşlerini açıklaması nedeniyle yeniden terör örgütüne üye olma suçunu işlediği biçimindeki bir kabul ile bu kişilerin terör örgütüyle yeniden irtibat kurmadığını ispat etmesi zorunlu hâle gelmektedir. Mahkemenin bu yaklaşımı, daha önce hakkında terör örgütü üyesi olma suçundan kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunan kişilerin herhangi bir yeni eyleminin önceki eylemleri ile birlikte değerlendirilip yeniden ve otomatik olarak terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmaları sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle mahkemeler kişilerin suç oluşturmayan eylemlerine sırf önceki mahkûmiyetlerine dayanarak aşırı anlamlar veremez (Umut Çongar [GK], B. No: 2017/36905, 21/10/2021, §§ 48-50).
26. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında vurguladığı gibi demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bileşenidir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014 §§ 30-32; Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 70-72). Bununla birlikte suç işlemek amacıyla kurulmuş, suçun odağı hâline gelmiş, bilhassa terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren örgütler, kanunlarla korunmuş menfaatlere karşı özel bir tehdit oluşturur. Bu tür örgütler sahip oldukları örgütlenmiş insan kaynaklarını ve maddi kaynakları kullanarak, özlerinde var olan motivasyonla suç oluşturan eylemleri kolaylaştırır ve destekler. Böyle bir örgütte suç işlemeye iştirak etmeyen diğer üyelerin ya sorumluluk duygusu giderek zayıflamakta ya da suç işlemeye karşı bireysel dirençleri azalmaktadır. Bu tür örgütlerin daha fazla suç işleme güdüsü yarattıkları kabul edilmelidir (Hint Aseel Hayvanları Koruma ve Geliştirme Derneği ve Hikmet Neğuç, B. No: 2014/4711, 22/2/2017, § 54).
27. O hâlde eldeki başvuruya benzer durumlarda yapılması gereken iş derneğin veya diğer herhangi bir sivil toplum örgütünün faaliyetlerinin ilişkide olduğu iddia edilen terör örgütüne yüklenebilir olup olmadığının tespit edilmesidir. Burada derneğin niteliğinin üyelerinin veya dernek çatısı altında bulunan diğer kişilerin iddia edilen terör örgütü ile olan bağları nedeniyle işledikleri suçlarla şekillenip şekillenmediğine bakılmalıdır.
- Başvurucunun şube başkanı olduğu gerekçesiyle cezalandırıldığı Derneğin doğrudan KİDH terör örgütünün talimatı ile kurulduğu, başvurucunun terör örgütünden aldığı talimatlar doğrultusunda terör örgütünün hareketlerini kolaylaştırdığı, etkinliğini artırdığı, etki alanını genişlettiği veya varlığını devam ettirmesini sağladığı kabul edilmiş değildir.
- Dernek çatısı altında cezalandırmaya dayanak yapılan faaliyetlerin icra edildiği sırada tehlikeliliği devam eden bir terör örgütünün bulunduğu da kabul edilmiş değildir.
- Geçmişte mevcut olduğu kabul edilen KİDH terör örgütünün Dernek çatısı altında terör eylemlerine devam ettiği de kabul edilmiş değildir.
- Derneğin kendisinden ayrı bir varlığı bulunan terör örgütünün mevcudiyetini koruması, büyümesi, güçlenmesi, örgütsel amaçları gerçekleştirmesi için maddi ya da manevi bir katkıda bulunduğu, terör eylemlerinin işlenmesine neden olduğu yahut kolaylaştırdığı da iddia edilmiş değildir.
- Toplum-Der'in yasal bir dernek olduğu kabul edildiğine göre böyle bir örgütün hangi surette hem yasalar çerçevesinde faaliyette bulunmasının hem de terör örgütünün uzantısı olmasının mümkün olduğu hususunda tatminkâr bir açıklamada bulunulmalıdır (Ahmet Urhan, § 48).
28. Çağımızda terör eylemlerinin toplumları tehdit eden en önemli tehlikelerden biri olduğu kuşkusuzdur. Terör, bir azınlığın iradesini şiddet yolu ile halkın iradesine kabul ettirmek için başvurduğu bir yöntemdir. Elbette kurulu düzeni değiştirmek için terör denen her türden zor ve şiddet eylemlerinin, silahlı ayaklanma ve hükûmet darbesi gibi girişimlerin olağan ve meşru kabul edilmesi asla düşünülemez. Her konunun tartışılabildiği ve iktidarın meşru yollarla değiştirilebildiği bir demokratik düzende zora ve şiddete başvurmak gayrimeşrudur. Ancak terör örgütü olmaya bağlanan ağır hukuksal sonuçlar gözetildiğinde kamu makamlarının bu konudaki değerlendirmelerini daha özenli yapmaları beklenir (Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 57).
29. Bir kez daha hatırlatmak gerekirse hiç kuşkusuz başvurucuya atfedilen söz ve eylemlerin hukuk sistemimizde bir suça tekabül edip etmediğinin takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir. Ancak derece mahkemeleri bu konuda gerekçelerini ilgili ve yeterli şekilde ortaya koymalıdır. Gerekçeli karar, kurulan hükmün dayanaklarının tatminkâr bir şekilde açıklanmasını amaçlar (Yılmaz Çelik, § 42). Buna karşın ilk derece mahkemesi, hiçbir şiddet eylemine karışmamış başvurucunun ve yasalara uygun şekilde kurulmuş, faaliyetlerini topluma açık bir şekilde gerçekleştiren bir derneğin çatısı altında toplanan arkadaşlarının temel hakları kapsamında bulunan dernek faaliyetlerinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyamamış; böylece örgütlenme özgürlüğü üzerinde haksız bir caydırıcı etki oluşturmuştur.
30. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi, başvurucunun şikâyete konu eylemlerinin mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir. Başvurucunun Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
31. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin Nevriye Kuruç ([GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022) kararında uzun süren yargılamalar nedeniyle tazminat talep edilebilecek bir mekanizmanın mevcut olmaması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bunun yanında söz konusu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihe kadar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılmış başvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek aynı mahiyetteki başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren dört ay süreyle ertelenmesine karar verilmiştir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu durumda başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet yönünden ayrılmasına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
32. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
33. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
34. Ayrıca başvurucuya manevi zararları karşılığında net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının AYRILMASINA,
B. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin örgütlenme özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/292, K.2015/37) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
3/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.