YARGITAY KARARI
Yargıtay Başkanlığından:
YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME
BÜYÜK GENEL KURULU KARARI
ESAS NO : 2022/2
KARAR NO : 2025/1
KARAR TARİHİ : 21.03.2025
ÖZET: Tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koyması mümkündür.
I. GİRİŞ
A. İçtihatları Birleştirme Başvurusu:
Başvurucu vekilinin 17.02.2021 tarihli dilekçesinde; tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına bloke koymasının mümkün olup olmadığı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 11. Hukuk Dairesi, kapatılan 13. Hukuk Dairesi ve kapatılan 19. Hukuk Dairesi arasındaki içtihat ve uygulama farklılığı bulunduğu belirtilerek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
B. Görüş Ayrılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar:
-Başvuru dilekçesinde belirtilen tüketici kredisi sözleşmesindeki talimat doğrultusunda emekli maaşı üzerine bloke konulmasının mümkün olduğu yönündeki kararlar:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.11.2020 tarihli, 2020/7367 Esas, 2020/6809 Karar sayılı kararı (Başvurucunun taraf olduğu dava dosyasında verilen karar).
Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin;
22.04.2020 tarihli, 2020/1314 Esas, 2020/3586 Karar,
02.03.2020 tarihli, 2019/1944 Esas, 2020/2971 Karar,
02.03.2020 tarihli, 2017/9355 Esas, 2020/2974 Karar sayılı kararları.
Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 04.11.2019 tarihli, 2019/2454 Esas, 2019/4971 Karar sayılı kararı.
-Başvuru dilekçesinde belirtilen aksi yöndeki kararlar:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin;
24.02.2020 tarihli, 2018/4565 Esas, 2020/1896 Karar,
25.03.2019 tarihli, 2018/106 Esas, 2019/2249 Karar,
12.12.2018 tarihli, 2017/3082 Esas, 2018/7873 Karar,
04.12.2018 tarihli, 2017/2115 Esas, 2018/7603 Karar,
19.09.2018 tarihli, 2017/1077 Esas, 2018/5424 Karar,
03.10.2018 tarihli, 2017/30 Esas, 2018/5951 Karar,
17.09.2018 tarihli, 2016/14469 Esas, 2018/5359 Karar,
25.06.2018 tarihli, 2016/13465 Esas, 2018/4733 Karar sayılı kararlar.
-Görüş yazılarında belirtilen ve inceleme sırasında tespit edilen kararlar:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin;
20.10.2020 tarihli, 2020/3886 Esas, 2020/5962 Karar,
29.09.2020 tarihli, 2020/9537 Esas, 2020/5040 Karar sayılı kararlar.
Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin;
21.05.2020 tarihli, 2017/7608 Esas, 2020/3866 Karar,
12.03.2020 tarihli, 2019/6324 Esas, 2020/3250 Karar sayılı kararlar.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun;
07.03.2018 tarihli, 2017/13-2899 Esas, 2018/420 Karar (bloke konulmasının mümkün olduğu yönünde),
24.06.2021 tarihli, 2017/13-1980 Esas, 2021/829 Karar (bloke konulmasının mümkün olmadığı yönünde),
22.02.2022 tarihli, 2021/13-144 Esas, 2022/164 Karar (bloke konulmasının mümkün olmadığı yönünde),
10.02.2022 tarihli, 2019/11-565 Esas, 2022/108 Karar (bloke konulmasının mümkün olmadığı yönünde),
31.01.2024 tarihli, 2023/3-52 Esas, 2024/29 Karar (bloke konulmasının mümkün olduğu yönünde) sayılı kararlar.
C. İçtihadın Birleştirilmesi Talebiyle İlgili Hukuk Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun Görüşleri:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.03.2021 tarihli yazısında özetle; Yargıtay işbölümüne göre konunun artık yalnızca 3. Hukuk Dairesinin görev alanına girdiği, uygulamada bu tip davaların henüz icra takibi aşamasına geçilmeyen ihtilaflarda ve çoğunlukla da sözleşme sırasında verilen talimat doğrultusunda emekli maaşından taksitler kesilerek ödeme yapılıp kredi borçları ödendikten sonra veya bu şekilde ödeme yapılmaktayken bu talimatın mevzuat gereğince geçersiz olduğu ve sözleşme hükmünün de haksız şart teşkil ettiği iddiasıyla açıldığı, emekli maaşından kesinti yapılmasına ilişkin muvafakatın geçerli olup olmayacağı, haksız şart teşkil edip etmediği hususunun tüketici hukuku ile sözleşme hukukunun temel kuralları çerçevesinde her somut olayın özelliğine göre yapılan inceleme ile ayrı ayrı değerlendirildiği, bu kapsamda Dairenin yerleşmiş içtihatlarının sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde imzalanmış bir muvafakat hükmünün taraflar için bağlayıcı olacağı, ahde vefa prensibinin de bunu gerektirdiği, aksi yöndeki bir kabulün vadesi gelmiş ve borçlusu tarafından ödenmiş taksit tutarlarının istirdadını istemek gibi iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı bir sonuç doğuracağı yönünde olduğu belirtilmiş, içtihat farklılığının kendi görüşleri doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği görüşü bildirilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 08.04.2021 tarihli görüş yazısında özetle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 03.08.2020 tarihinde kapatılarak Daireleriyle birleştiği, 11. Hukuk Dairesinin istikrarla yerleşmiş içtihatlarının 5510 sayılı Kanun'un 93., 2004 sayılı Kanun'un 82 ve 83/a maddelerinin emekli maaşının haczedilemezliği ve bundan önceden feragatin geçersizliği düzenlemeleri nedeniyle borçlunun banka ile imzaladığı kredi sözleşmesi sırasında verdiği muvafakat ve talimatın da geçerli kabul edilemeyeceği yönünde olduğu, içtihatların bu değerlendirme doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği görüşü belirtilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli yazısında ise; Yargıtay 13. ve 19. Hukuk Dairelerinin tarafların sözleşme özgürlüğü gerçeğinde verdiği talimatın geçerli nitelik taşıdığı ve aksini ileri sürmenin iyi niyetle bağdaşmayacağı görüşünde oldukları, Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2015 tarihli, 2013/12-2274 Esas, 2015/1486 Karar sayılı kararında hacze muvafakatın geçerli olduğuna işaret edildiği, 07.03.2018 tarihli, 2017/13-2899 Esas, 2018/420 Karar sayılı kararda da 13. Hukuk Dairesinin uygulamasını benimsediği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ise içtihatlarında sözleşmede bu şekilde yer alan bir talimatın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 83/a maddesi gereği geçersiz olduğu görüşünü kabul ettiği, Dairelerin ve Hukuk Genel Kurulunun kararları arasında içtihatların birleştirilmesini gerektirir görüş aykırılığının bulunduğu belirtilmiştir.
D. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun Karar ve İçtihadi Birleştirmenin Konusu:
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 29.03.2022 tarihli ve 99 sayılı kararı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, "Tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koyup koyamayacağı" konusunda görüş ayrılıkları ve farklı uygulamaların olduğu sonucuna varıldığından raportör üye görevlendirilmiş ve ayrılığın İçtihatlar Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.
II. ÖN SORUN
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasa ilişkin görüşmeye geçilmeden önce içtihatların birleştirme konusu hakkında ön sorunun bulunmadığı sonucuna varılarak içtihadı birleştirme konusunun esasının incelenmesine geçilmiştir.
I. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSU İLE İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ
A. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Anayasanın temel hak ve ödevler kısmında yer alan "Çalışma ve sözleşme hürriyeti" başlıklı 48. maddesinin ilk cümlesi "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir." şeklindedir.
B. 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)
Mülga BK'nin 19. maddesinde "Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir. Kanunun kat'i surette emrettiği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi haklara müteallik haklara muğayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir." şeklinde düzenleme mevcuttur.
Bu düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK'nin 26. maddesindeki "Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler." ve 27. maddesindeki "Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmı hükümsüz olsa da diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılıyorsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur." hükümleriyle karşılık bulmuştur.
C. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)
Anılan Kanun'un "Haczi caiz olmayan mallar ve haklar" başlıklı 82. maddesi;
"Aşağıdaki şeyler haczedilemez:
Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar..." şeklindedir.
Kanun'un "Önceden yapılan anlaşmalar" başlıklı 83/a maddesi ise;
"82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczedilebileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir." düzenlemesini içermektedir.
D. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (5510 sayılı Kanun)
Anılan Kanun'un "Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı" başlıklı 93. maddesi;
"Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez." şeklindedir.
Maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun'un 32. maddesiyle "Bu fıkra’ya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması hâlinde, icra müdürü tarafından reddedilir." ibaresi eklenmiştir.
IV. GEREKÇE
Yargı organları arasında içtihat farklılıklarının olması, dinamik ve gelişime açık bir hukuk düzeninin doğal sonucu ise de aynı konuda aynı yüksek yargı organının verdiği farklı içtihatlar arasında derin ve süreklilik arz eden çelişkilerin bulunması, hukuki güvenlik ilkesini ihlâl edip toplumun yargısal sisteme olan güvenini azaltarak hukuki istikrarsızlık yaratabilecektir.
Bu durumun önüne geçilmesi için getirilen ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinde varlığını sürdüren "içtihadı birleştirme" yoluyla söz konusu farklı uygulamalardan hangisinin tercih edildiğini gösterir şekilde Yargıtay Genel Kurulları, daireleri ve adliye mahkemelerini bağlayıcı nitelikte bir karar tesis edilmektedir.
İçtihadı birleştirmenin konusu tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koyup koyamayacağı hususudur.
Bu noktada öncelikle içtihadı birleştirme başvurusuna konu tüm kararların taraflar arasındaki tüketici kredisi ilişkisinden kaynaklandığı, uyuşmazlıkların cebri icra aşamasında olmadığı, kesintilerin kredi kullanılan banka nezdinde bulunan emekli maaşı hesabından muaccel hâle gelmiş borçların taksitler hâlinde kredi hesabına aktarılması vb. yöntemle gerçekleştiği belirtilmelidir. Zira bu belirleme, eldeki içtihadı birleştirme kararının kapsamının ortaya konulması bakımından önemlidir.
Bu belirlemeden sonra Yargıtay daireleri ve Hukuk Genel Kurulunun kararları arasındaki farklılığın temelde hangi hususta düğümlendiğine bakıldığında; Yargıtay 3., (kapatılan) 13. ve (kapatılan) 19. Hukuk Daireleri tarafların sözleşme serbestisi çerçevesinde verdiği talimat ve izinlerle bağlı olduğu, söz konusu sözleşme hükmünün taraflar arasındaki hukuki ilişki henüz cebri icra aşamasına geçmemişken salt İİK ve 5510 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde doğrudan geçersiz sayılmasının mümkün olmadığını kabul etmekteyken; 11. Hukuk Dairesinin söz konusu sözleşme hükümlerinin netice itibariyle haczedilmezlik yasağının arkasından dolanır şekilde sonuç doğurduğu, bu sebeple haczedilemezliğe ve haczedilemezlikten feragate ilişkin emredici hükümlerin henüz icra aşamasına geçilmemiş olsa bile söz konusu uyuşmazlıklarda uygulanması gerektiği görüşünde olduğu anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu ise; 07.03.2018 tarihli kararında haczedilmezlikten feragatin geçersizliğine ilişkin kuralın nispi emredici norm teşkil ettiğini, taraflar arasında henüz cebri icra aşamasına geçilmemişken sözleşme çerçevesinde verilen virman talimatının sözleşmenin akidi tarafından borcun ifa biçimine ilişkin olarak karşı akide verilmiş bir yetki niteliğinde olduğunu, somut olayda kredi taksitlerinin her ay tüketicinin banka nezdinde bulunan emekli maaşından kesilmesinin sözleşme ve tüketici hukukuna aykırı olmadığını, haksız şart teşkil etmediğini kabul etmiş, sonrasında 24.06.2021 tarihli kararla bu kez aksi görüş haklı görülmüş ve bu değerlendirme 10.02.2022 ve 22.02.2022 tarihli kararlarda da sürdürülmüştür.
Eden süreçte ise 31.01.2024 tarihinde ilk uygulamaya geri dönülerek aylık taksit bedellerinin maaş hesabından kesilmesinin sözleşme ve tüketici hukuku ilkelerine aykırı olmadığı, bu uygulamanın haczedilemezlik ve haczedilmekten feragatin geçersizliği kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
Söz konusu içtihatlarda ve içtihadı birleştirme görüşmeleri sırasında dile getirilen görüşlerde; bir taraf sözleşme özgürlüğünün asıl olduğunu, henüz icra takibine girişilmemiş olduğuna göre 5510 sayılı Kanun ve İİK'nin bahsi geçen hükümlerinin doğrudan uygulanamayacağını ve tek başına geçersizlik yaratamayacağını ifade etmekteyken diğer taraf sözleşme özgürlüğünün kamu yararı gözetilerek kanunla sınırlanabileceğini, İİK'nin 83/a maddesinin de bu kapsamda işlerlik kazanacağını ileri sürmektedir. Ortaya konulan her iki değerlendirme de çözüm yöntemi olarak kendi içerisinde yasal zemini bulunan haklı gerekçeler içermekte olup söz konusu uyuşmazlıklarda hangi yöntemin tercih edileceğinin belirlenebilmesi için konuyla ilgili açıklamalarda bulunularak çözüme giden yol haritası ortaya konulmalıdır.
İçtihadı birleştirmenin konusu olan tüketici sözleşmeleri, gerek mülga 4077 sayılı (m.10) gerekse hâlen yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da (m. 22 vd.) yer alan hükümlerle özel düzenlemeye tabi tutulmuş olan ve uygun düştüğü ölçüde borçlar hukukunun genel hükümlerinin işlerlik kazandığı fakat temelinde özel hukuk sözleşmesi türlerindendir.
Özel hukuk sözleşmelerinde, İsviçre Federal Mahkemesinin tanımına göre "tastyict situn" niteliği arz eden kural "sözleşme özgürlüğü" ilkesidir (BGE 129 III 276 E. 3. 1.).
İlk olarak On İki Levha Kanunlarında rastladığımız bu kavramın temeli irade özgürlüğü fikrine dayalı olup Anayasa'nın 48. maddesinde temel hak ve özgürlükler arasında sayılmıştır. Nitekim Anayasa'nın irade özgürlüğüne ilişkin hükümleri (m. 12/1, 13, 17/1, 19, 35/1, 48/1, vb.) hukuk sistemimiz kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğunu temel bir ilke olarak benimsediğini göstermektedir.
Sözleşme özgürlüğünün sözleşmeyi yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçebilme, içeriğini, tipini ve şeklini belirleyebilme, değiştirebilme ve ortadan kaldırabilme şeklinde görünümleri olmakla beraber (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25. B., Ankara, 2020, s.340-341) borçlar hukukunda bu özgürlük gerek BK gerekse TBK'da sözleşmenin içeriğini belirleyebilme özgürlüğü kapsamında düzenleme altına alınmıştır (BK m. 19, TBK m. 26, 27).
Ekonomik liberalizmin mutlak bir şekilde uygulanmasının zayıfın güçlü karşısında zor durumda kalmasına sebebiyet vermesi, sınırlama düşüncesini de beraberinde getirmiştir. Sözleşme özgürlüğünün herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın uygulanmasının doğuracağı sorunlara rağmen modern hukuk sistemlerinde özgürlük kural, sınırlanması ise istisnadır.
Bu özgürlük Anayasal bir hak olduğundan sınırlanması da sözleşme özgürlüğünün hukuki niteliğine uygun olarak Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir." şeklindeki 13. maddesi uyarınca özüne dokunulmaksızın ve yalnızca kanunla sınırlandırılabilir. Kanunilik ilkesi olarak adlandırılan bu ilke temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında bir ön koşuldur.
Hemen yukarıda değinildiği üzere sözleşme özgürlüğünün bir görünümü de içeriğinin ve bu kapsamda nasıl ifa edileceği hususunda tezahür eder. Taraflar kural olarak sözleşmenin ne şekilde ifa edileceğini belirlemekte serbesttirler. Tarafların anayasası olan sözleşme hükmüne uygun şekilde borcun ifa edilmesi asıl olup buna aykırılık hâlinde temerrüde ilişkin hükümler ve borçlunun kamu gücü devreye sokularak ifaya zorlanması anlamı taşıyan cebri icraya ilişkin düzenlemeler devreye girer.
Özel hukuktan kaynaklanan borçların, borçlu tarafından rızayla ifa edilmemesi hâlinde alacaklının alacağının tahsil edilmesi için devletin cebri icra organlarına başvurması modern hukuk sistemlerinde kural olup kendiliğinden hak almak (ihkak-ı hak) yasaklanmıştır. Ancak devletin cebri icra organları vasıtasıyla alacaklının alacağı tahsil edilirken, alacaklı, borçlu ve takiple ilgili üçüncü kişiler de etkilenebilmektedir.
Bu nedenle cebri icra faaliyeti yerine getirilirken, menfaatleri çatışan alacaklı ve borçlu arasında bir denge kurulması, aynı zamanda takiple ilgili üçüncü kişilerin ve kamunun da menfaatlerinin korunması gerekir. Söz konusu dengenin ve menfaatin korunması ise elbette ülkede hukuki barışın ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacaktır (Gökçen Topuz, 5510 sayılı Kanunda Öngörülen Emekli Aylığının Haczedilmezlik Kuralı ve Bu Kuralın Anayasaya Uygunluğu Üzerine Düşünceler, AÜHFD., 65, Cilt, 4. Sayı, 2016, s. 3018).
Cebri icrada kural alacağın, borçlunun mal varlığından tahsil edilmesi ilkesidir ve bu ilkenin sınırı da kanunla çizilmiştir.
Bu bağlamda kanun koyucu gerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nda gerekse bazı özel kanunlarda haczedilemeyecek veya yalnızca bir bölümünün haczi mümkün birtakım mal ve haklar öngörmüştür. Amaç, borçlu ve ailesinin mutlak yoksulluğa düşürülerek ekonomik varlığın kaybedilip Devlet yardımına muhtaç hâle getirilmesine engel olmaktır (Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2.B., Ankara, 2013, s. 503).
Haczi caiz olmayan mallar; para borcunun ödenmesi için haciz yoluyla yapılan icra takibinde borçluya ait olup kamu yararı ya da borçlunun yaşamsal zorunlulukları bakımından gerekli yahut paraya çevrilmesine olanak bulunmayan durumlardan ötürü haczedilmesi ya da paraya çevrilmesi olanaksız bulunan, diğer bir deyimle hacizden ayrık tutulmuş şeyler ve alacaklardır (Türk Hukuk Lügatı-Türk Hukuk Kurumu, Ankara, 2021, C.1, s.446).
İcra ve İflas Kanunu bu konuda kısmen veya tamamen haczedilemezliğe ilişkin bir ayrım gitmiştir: Kanun'un 82. maddesinde ise tamamı haczedilemeyen mal ve haklar düzenlenmiş olup bu hükümdeki mal ve haklar borçlu ve ailesinin yoksul kılıp sonuçta Devletin sosyal yardımına muhtaç bırakılmaması ve borçlunun ekonomik varlığını devam ettirebilmesi düşüncelerine dayanılarak haczedilemez olarak kabul edilmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre "mahsus kanunlarda haczi caiz olmadığı gösterilen mallar" haczedilemez. İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir [İİK, m. 82/son (ek fıkra 02.07.2012 tarihli, 6352 sayılı Kanun, m. 16)].
Kısmen haczedilemeyen mal ve haklar ise 83. maddede; "Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iratlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıra konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez." şeklinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun "Önceden yapilan anlaşmalar" başlıklı 83/a maddesi "82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Önceden feragatin geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden önceki bir dönemde böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hacze gelindiğinde kendisine yükleyeceği yükün ağırlığını tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu hâlde, borçluyu bizzat kendisine karşı koruma gereği vardır (Evren Kılıçoğlu, İcra Sözleşmeleri, İstanbul, 2005, s. 130).
İcra ve İflas Kanunu'nun 82/1. maddesinde belirtilen, özel kanunlarda haczedilemeyecek kararlaştırılan hak ve alacaklardan biri de içtihadı birleştirmenin konusunu teşkil eden emekli maaşlarıdır.
Bu husus 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda düzenlenmiş olup anılan Kanun'un 93/1. maddesi düzenlemesinde "sigortalılara ve hak sahiplerine bağlanan gelir, aylık ve ödenekler Sosyal Güvenlik Kurumunun 88 inci maddesine göre tahsili gereken alacakları ile nafaka borçları dışında haczedilemez." düzenlemesi bulunmaktadır.
Anılan maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun'un maddesiyle; "Bu fıkra’ya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir." ibaresi eklenmiştir. Bu hüküm ile icra takibinin kesinleşmesi sonrasında takip alacaklısının borçlunun emekli maaşı üzerine haciz konulması talebinin kabul edilebilmesi, borçlunun muvafakati şartına bağlanmıştır. Borçlu hacze muvafakat etmez ise haciz talebi reddedilecektir.
Anlatımla bu meblağ kadar emekli maaşına bloke konulabileceği yönünde verdiği bir talimatın, taraflar arasındaki ihtilaf henüz cebri icra aşamasına geçmemişken, salt İİK'nin 82, 83/a ve 5510 sayılı Kanun'un 93. maddesi gereği geçersiz olduğunun kabul edilmesi mümkün olmamalıdır. Böyle bir durumda taraflar arasındaki ihtilâf söz konusu icra hukuku kaideleri dairesinde çözümlenemeyecekse de elbette hâkim her somut olayın özelliğine göre söz konusu sözleşme hükmünün borçlar hukuku ve tüketici hukukunun ilke ve esaslarına uygun olup olmadığını tartışacak, sözleşmenin tüketici yönünden bağlayıcı olup olmadığını, yine bankanın kanuna ve sözleşmeye uygun davranıp davranmadığını belirleyecektir.
Hâl böyle olunca, Daireler arasındaki görüş farklılığının Yargıtay 3., (kapatılan) 13 ve 19. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun son tarihli kararı doğrultusunda tüketici kredisi nedeniyle verilen hapis, takas, mahsup ve benzeri onay ve rıza talimatları nedeniyle bankanın emekli maaşına doğrudan bloke koymasının mümkün olduğu yönünde birleştirilmesine karar vermek gerekmiştir.